Android ile ilgili yazı yazmaya karar vermememin üzerinden 1 seneden fazla geçti…
2013’ün başlarında yazılım geliştirme damarım tutunca bu sefer mobil bir uygulama yazayım dedim. Windows Mobile yeniydi ve yaygın değildi. Blackberry ve Symbian OS pek bir yere gidiyor gözükmüyordu. Android ve iOS yazılımı arasında bir seçim yapmam gerekiyordu.
Android bir cihazım yoktu, telefon olarak iPhone kullanıyordum. O yüzden ilk önce, iOS yazılımı için neler gerekiyor diye baktım:
iOS yazılımı için önümde 3 seçenek vardı:
1. Bir Mac edinecektim. İkinci el bir Mac ile başlayabilmem mümkündü ama günlük olarak da kullanayım bari deyince fiyatları pek de makul gelmedi. Daha önceden kullanmadığım için sadece mobil yazılım denemesi yapacağım diye 2-3bin TL’i yeni bir donanıma yatırmak istemedim.
2. PC’me virtual machine veya benzeri bir şekilde OS X kuracaktım. Üzerinde Xcode ile native uygulama geliştirebilecektim. Açıkçası bununla da uğraşmak pek mantıklı gelmedi. Hardware uyumluluk sorunları olabileceğini okuyunca diğer alternatiflere bakmaya karar verdim.
3. Aşina olduğum Microsoft Visual Studio’a Xamarin gibi bir iOS development framework kurarak hızlı bir giriş yapabilirdim. Bu framework’lerin demo versiyonları ve crossplatform avantajı olsa da hem eninde sonunda ücret vermek gerekmesinden ($300-$1000 civarı) hem de ne kadar native olduğundan şüphe duyduğumdan (sonuçta framework ile kendinizi limitliyorsunuz) bu seçenek de kafama pek yatmadı.
Ayrıca gene framework konseptinde, Javascript, C++ gibi bildiğiniz dillerde özellikle oyun geliştiricileri için yazılım platformu sağlayan uygulamalar da var ama bu uygulamaların limitasyonunu düşününce seçeneklere bile eklemedim.
İlk iki seçenekte, ek olarak XCode gibi yeni bir arayüz ve değişik bir programlama yapısına alışmak için vakit ayırmam gerekiyordu. Sonuçta yönümü Android’e çevirdim…
iOS’un tersine ne yapabileceğime karar vermek için inceleme yapmama bile gerek kalmadı. 5 dakikada ücretsiz olarak Eclipse‘i indirip kurdum. Anında yazılım geliştirmeye hazırdım. Arayüz zorlar mı dedim ama Visual Studio’ya o kadar çok benziyordu ki orada da sorun kalmadı. C# ile direkt yazmaya başlayabileceğimi gördüm.
Klasik olarak ilk “Hello World” uygulamamı nasıl yaparım diye web’e baktığımda inanılmaz bir Android eğitim seti ve rehberi olduğunu gördüm. Hello World’u geçtim, 1 gün içinde beni standard bir uygulamayı yazmaya başlayacak duruma getirdi bu rehber.
Android ile ilk uygulamam “Renk Körlüğü Testi” idi. Kısaca bir quiz uygulaması. Çoktan seçmeli 6 soru var ve sonunda da sonuç listeleniyor. Ek özellikleri denemek için config dosyası hazırlayıp doğru cevabın her soru sonunda mı en sonda mı gözükeceğini ayarlanabilir yaptım, birkaç değişik özelliği de ekledim, açılışta splash/loading screen, imajlardan oluşan düğmeler vs vs..
Uygulamayı bitirmem yaklaşık 3 günümü aldı. İşte o anda Android ile ilgili yazı yazmaya karar verdim. Bu kadar kısa zamanda bu uygulamayı çıkarabilmem aslında Android’in süper rehberi, kolay ve kullanışlı arayüzü ve genel çalışma mantığı sayesinde olmuştu.
İlk Android uygulamam: Renk Körlüğü Testi
Android geliştirmesinin bence en zor yanı görsel arayüz bölümü. Uygulamanızın ne yapması gerektiği tarafı çok rahat halloluyor. Data kullanımı, formlar, konfigurasyonlar vs.. Ama uygulamanızın onlarca değişik Android cihazda, değişik boyut ve çözünürlüklerde, yatay/dikey durumda, hepsinde güzel bir şekilde gözükmesini sağlamak işin en zor kısmı olarak gözüktü bana. O yüzden Android deneyimimi hevesimi aldıktan 1 hafta sonra bıraktım. Yazılımı geliştirmek 3 gün sürerken bu yazılımı her cihaz için süper gözükmesini sağlamak için belki de 1-2 hafta daha harcamam gerekecekti. iOS’un görsel arayüzlerde daha standard olduğundan bu açıdan daha avantajlı olduğunu düşünüyorum.
Kısaca, mobil uygulama dünyasına hızlı bir başlangıç yapmayı düşünenlere Android’i rahatlıkla tavsiye ederim. Grafik arayüzü için uğraşacak biri olduğu sürece ben yazılım kısmını sevdim 🙂
Eclipse ile Android uygulaması geliştirmek gerçekten kolay